30 Eylül 2017

ÇOCUK EDEBİYATI ve CEMAL SÜREYA

Cemal Süreya'nın Günler adlı yapıtından alınmıştır:

" Ayrı bir çocuk edebiyatı olmaması kanısındayım. Biri diyecek ki, 'Ama var öyle bir edebiyat!' Var, var olmasına; ne ki, olması gerektiği için değil, kendisi var olmak istediği için. Geçende bir arkadaş Saçak'taki bir soruşturmaya verdiği karşılıkta ne güzel soruyordu:'Çocuk yazar var mı?' diye.
Çocuklar için edebiyat... O zaman 'ilkokul çıkışlı altmışlıklar' edebiyatından niçin söz edilmesin? Bir 'dalgıçlar edebiyatı'ndan? Gerçekte bunlara da varım. Ama bir 'çocuk edebiyatı'na, yoo!
Edebiyat vardır. Çocuklar da ondan kendilerine göre koparabildiklerini alırlar. Çocuğu küçümseme yatıyor 'çocuk edebiyatı' sözünde. Bırakalım, çocuk da yüzmeyi (okuma yazma) öğrendikten sonra bizim girdiğimiz denize girsin.
Bilginin çocuklara ayrı bir aktarılış biçimi olabilir.Olmalıdır. Ama 'çocuk Süleymaniyesi'ni kabul edemem. Kahramanı çocuklar olan romanlar vardır. Ama niçin çocuk romanı olsun? Çocuk politikası var mı? Çocuk belediyesi?
İnsanlık tarihinde çocukluğun tarihi de yeni sayılır. Yeni hayat serüveni içinde, çocuklara gerekmeyen yerlerde de, ayrı işlemler uygulama. Wilhelm Reich çocukları nasıl sömürdüğümüzü, onlara her yönden nasıl bir zindan ve kölelik hayatı yaşattığımızı uzun uzun anlatır yapıtlarında. Erkekler, kadın kölelerine, onların da köleleri olduğunu anlatmak için çocukluğu kurdular.
S. Firestone, Ortaçağ'da çocukluk diye bir kavramın geçerli olmadığını söyler. Ne çocuk giysileri vardır o çağda, ne oyuncaklar, ne de çocuk konuşması. Bütün bunları büyük bir sapkınlık olarak niteler ve daha çok Rönesans'tan sonra ortaya çıktığını ekler, önceleri çocuklar 'küçük boy'insanlardı; çıraklar da onlardı, hizmetkarlar da...
Çocuk henüz 'ekmek' diyemiyor da 'epe' diyorsa, ona kalkıp 'epe' diye söz etmeyelim ekmekten. O zaman 'epe'den ekmeğe geçim süreci uzar, ya da hiç değilse, biz uzamasını istiyoruz demektir. Çocuk edebiyatı budur.
Hele günümüzdeki gibi adamakıllı özelleştirilmiş; karışık biçimleri, tecimsel kuralları bulunmak istenmiş bir çocuk edebiyatı. İnsanın daha başlangıçta aşağılanması...
Günümüzde ilkokulu yeni bitirmiş 11 yaşında bir çocuğa özel liselerin, Anadolu liselerinin sınavları için yükletilen kökenli, karmaşık bilgileri düşünüyorum. Bir yerde bilgi olmaktan çıkmışsa da, çocuk bilgileri mi bunlar? Bunları öğreneceğine güvenilen kişi niçin Çehov'u, Sait Faik'i anlayamasın."

Cemal Süreya'nın Çocuk edebiyatıyla ilgili düşünceleri böyle. Yoruma fazlaca açık...
Tanzimat'tan günümüze çocuk edebiyatının, edebiyatımızda yeri var. Kabul edip bu alanda eserler kaleme alan yazarlarımız olduğu gibi Cemal Süreya'nın savunduğu gibi düşünerek bu alana kabul etmeyen yazarlarımız da var. Böyle bir alanın çocukları küçümsemek olduğunu savunuyorlar. Çocukların idrak potansiyelinin hafife alındığını düşünüyorlar.

Günümüzde Çocuk edebiyatı ürünleri ve yazarları kabul edilmiş durumda. Anlatımı çocuklaştırmadan dünyaya çocukların gözüyle bakan ve onlara farklı pencereler açan bütün eserler ve yazarlar başımıza taç olsun. Toplumun ancak bireyle düzelebileceğine ve bireyin gelişmesinde de çocukluk kazanımlarının etkili olacağına inanan ve güvenenlerin de sayıları çoğalsın.

Sevgiyle...


29 Eylül 2017

KİTAP EYLEMİ ÇEKİLİŞ HEDİYEM :)

Şans bana 'merhaba' dedi...

İlk kez bir çekilişin kazananı ben oldum.
Çok güzel bir duyguymuş :) 

Kitap elime ulaştı...Kitaba göz atayım derken galiba okumaya başladım. Aslında sırada beklemesi gerekiyordu. Bekleyemedim. Ve hali hazırda okumaya başladığım üç kitabım varken; dördüncü olarak eklendi. Olsun. Hepsinin okunacak zaman dilimleri farklı oluyor nasıl olsa:)
Fazile Aşar Aydınalp'in 'AZADE' isimli kitabı.
Okuduğum kadarıyla oldukça duygu yüklü bir kitap. Beşeri aşk ve ilahi aşk iç içe. Ara sıra zoraki yazılmış cümleleri hissetsem de geneli iyi gidiyor gibi. 
Kitap Eylemi arkadaşımızın kitapla ilgili yorumlarına buradan bakabilirsiniz.

Benim için ilk olması sebebiyle bu çekiliş ve kitabın önemi ayrı olacak. Hediyeleşmek zaten çok güzel. Ama uzaklardan gönderilmiş bir kitap ve kitabın arasına iliştirilmiş güzel dileklerin yer aldığı bir not çok daha güzel. 

Kitap Eylemi arkadaşıma tekrar teşekkür ediyorum...


26 Eylül 2017

Aritmetik İyi Kuşlar Pekiyi

"- Çocuklar için yazmak. Yazarsın.
Yalnız şunu unutma:
Çocuklar her şeyi anlar.
Her şeyden söz edebilirsin onlara.
Enflasyondan bile.
- Bilgiçlik taslayan şeyler yazma.
Daha içten ol. Serüvenlerden düşlerden söz et.
Söz gelimi, lacivert ipek helikopterler uçsun yazılarında.
Bilgi de ver.
- Senin işin onlarda okuma tadı yaratmaya çalışmak. "

Arka kapak yazısından...

Geçtiğimiz günlerde kitapçıda bir ayıbımla karşılaştım. Çocuk kitapları bölümünde, kitapları incelerken elime aldığım kitapta Cemal Süreya adını gördüm. Gözlerim açıldı,yüzüm kızardı. Cemal Süreya'nın çocuklar üzerine yazılar yazdığını hiç duymamıştım, bilmiyordum...
Kitabı aldığımdaysa haklı olduğumu düşündüm. Çünkü Cemal Süreya için çocuk yazıları yazmak kısa bir serüven olarak kalmış. Kendi ifadesiyle Orhan Alkaya'nın isteği üzerine Çocukça dergisinde çocuklar için yazmaya başlamış. Ancak sadece 12 yazı yazabilmiş. Günler adlı yapıtında; işe ilk başladığı günlerde çok zorlandığını sonra ise büyük zevk aldığını ancak bu işten kovulduğunu ifade ediyor.
Dergide ona verilen sütunun adı "Aritmetik İyi, Kuşlar Pekiyi"
Elimdeki kitap da bu başlıkla derlenmiş ve yayınlanmış. 
Kitapta Çocukça dergisinde yazdığı 12 yazı bulunuyor.
Hepsi de çok eğlenceli...
Yazılardan Cemal Süreya'nın aslında bu işi ne kadar ciddiye aldığı anlaşılıyor. Her yazısında sıkıştırılmış, aralara serpiştirilmiş bilgiler bulunuyor. "Çocuklar her şeyi anlar" düşüncesini kendisine düstur edinmiş belli ki... Küçük Prens'ten Robinson'a; ismin hallerinden ülkemizdeki illere; Napolyon'dan taş kömürüne; Ahmet Haşim'den Behçet Necatigil'e, Oktay Rıfat'a... birçok göndermeler yapmış yazılarında.
Dergiden neden kovulmuş bilmiyorum ama devam etse çok daha güzel şeyler olabilirmiş. Bazı yazılarda bu tarzın acemiliğini yaşadığını ve zorlayarak ortaya bir şeyler çıkarmaya çalıştığını anlayabiliyoruz. Yine de çok keyifli, farklı bir tarz...

Renkler Ölmüyordu başlıklı yazısından bir kesit:
"Bir şey artık ağır gelmiyorsa ya da daha az ağır geliyorsa, o nedir bilir misiniz? Yaşama sevincidir.
Çocuk adımlarını sıklaştırdı.
Bir köpek kuyruğunu sallıyordu. Bir pencerede yan yana çiçek saksıları vardı.
Bir adam, çocuk arabasından bozularak yapılmış yürür tezgahında ev gereçleri satıyordu:'ne alırsan 100 liraya...'
Düşündü çocuk :'Ne kadar sevgin varsa, o kadar iyi yaşarsın' gibi bir cümle geldi aklına. Bir yerde mi okumuştu. Hay Allah nerde okumuştu bu cümleyi?
Hava soğuktu. Ama renkler kolay kolay ölmüyordu.
Solan çiçeklere ne diyelim? "


Altı çizili olan kısımlarda ne kadar da şair öyle değil mi???

Böylesine güzel kalemler iyi ki bu dünyadan geçtiler...

Sevgiyle...




22 Eylül 2017

Ablalar çok sever...

Odaya hakim olan kahve kokusu,
belli ki yalnızım...
Kahveyi yalnızken severim,
sakinlik varken, 
ya okuyor,
ya düşünüyor,
ya da yazıyorken.

Bütün alıcılarım açık 
Bütün duyularım çaba içinde...
Ekrana bakan gözler,
klavyeye dokunan parmaklar,
kahvenin kokusu,
neredeyse soğumaya yüz tutmuş tadı,
kısık sesli melodiler...
En sevdiklerim sıraya girmiş birbiri ardına 
notalarla ayrı sözlerle ayrı vuruyorlar yüreğime...

İçimde hayalleri yarım bırakılmış bir ay yüzlüye karşı duyduğum hüzün var...
O hüznü dağıtmaya çalışan çabalarım var...
Haksızlıklara karşı isyan edesim var...
Bencillere, hak yiyenlere,kıymet bilmeyenlere sövesim var...
Telefonda değil de sarılırken 'üzülme' diyesim var...
Kalk kardeşim mutsuzluk senin için yazılmadı,
Umut kokan saçlarını okşayasım var...
Yanında olamayışıma sızlanasım var...
Avucumda biriktirdiğim sevinçleri üzerinden dökerken
kahkahalarını duyasım var...

Yok yok bu hep böyle değil,
geçecek elbet,
senin göz bebeklerinde kelebek var...



***Ablalar çok sever, uzaktaki ablalar daha çok sever...

Fonda Sabahat Akkiraz 'değme felek değme telime benim...'demeseydi bu satırlar olmayacaktı...

Sevgiyle...






18 Eylül 2017

DÖRT NALA KOŞAN ŞEHİR








Van-Edremit...
Üzülerek geldiğim şehir ve şans eseri yerleştiğimiz ilçesi...
Zaten dalgalarının kıyıya vuruşundan, ağaçlarının cömertçe sunduğu havasından, hiç üşütmeyen karından, bahardaki çiçek kokularından belliydi, hak ettiğin değeri elbet görecektin...
Önceleri sahil şeridine indik sık sık; şükür dedik gölün kenarında bulunan bu mekanlar ne güzel bir imkan bizim için...
Sonra bu mekanlar daha da düzenli, özenli hale getirildi ve herkes için seçenek çoğaldı.
Sahil şeridi genişletildi, halka açık piknik alanları yapıldı... Pek çok kişi neredeyse cebinde taşıdığı semaverini çıkarıp göl manzarasında tavşan kanı çayını yudumladı...
Derken bir haber duyuldu Edremit'te halk plajı açıldı diye... 
Halk biziz dedik...koştuk gittik gördük...
Gidip gördüğümüz ne iyi oldu. kısa gelen tatili bir nevi devam ettirdik...
Halk plajı yolunda bir de tabelalar gördük.
 "OLİMPİK BİNİCİLİK MERKEZİ"
 ok işaretleriyle yol gösteriyorlar...Tövbeee...
"At Çiftliği" falan yazsalar neyse...Van'dayım; Edremit'te...Yol kenarlarında kanallardan oluk oluk sular akan yemyeşil köylerden geçiyorum...Olimpik binicilik merkezi diyor...
İlk fırsatta gidiyoruz...O mis köylerden geçerek...köylerdeki tabelaları takip ederek...
Kocaman bir alan...sonra öğrendim beş bin metrekarelik bir alanmış...
Otopark...Çocuk parkı...sıralamamızdan sonra açık, topraklık alanı seyrederek kafeterya kısmına giriyoruz. 
Bizi hoş bir koku karşılıyor...Zamanla alışıyoruz tabi...
Teras kısmı da var. Biz oradan seyrettik biraz, aşağıda olup biteni...Oğlumun neşe çığlıkları eşliğinde...
Zaman geçtikçe durduramadık tabii. Aşağı inme imkanımızın olup olmadığını sorduk ve çalışanların ilgisi, yardımı ile çok güzel dakikalar yaşadık. 
Yardımcı abimizin peşine takılıp bu sefer de "tavla'ya gider" yazılarını takip ettik...İlerledikçe daha da yaklaşan kokulardan tavlanın neresi olduğunu anladık...
Ahırdı yani...At ahırı...
Görevliler bize tek tek atları tanıttı, gösterdi...Karakterleriyle ilgili bilgiler verdiler...


Uysal olanları sevme imkanımız oldu... 
Oğlumun mutluluğu, coşkusu nirvanaya ulaşsa da ata binme konusunda onu ikna edemedik. Çünkü ekürisi yanında olmayınca çok hırçınlaşan ve sürekli kişneyen bir zirzop at vardı ahırda. Ona bakamadık bile...
Ata binip yardımcılar eşliğinde alanda gezinti yapılmasının yanısıra bu merkezde binicilik eğitimi de veriliyor. 
At konusunda oldukça yüklü değerlerle dolu bir toplum olduğumuz ve sözde verdiğimiz önem açısından bence çok yerinde bir hizmet...
 Aşk-ı Memnu'da gidilen kulüplerden değil. Halka açık. Hem de olimpik. Hem de göl manzaralı.
Evet üzülerek geldiğim şehir beni şaşırtmaya; oğlumun çok güzel çocukluk anıları biriktirmesine; bizi kendine bağlamaya devam ediyor. 
Yazın plaj keyfi, kışın kayak keyfi, can sıkıntısında binicilik merkezi, kedi evi; her daim göl manzaralı semaver keyfi... 
Çok güzel...
Daha önce de dediğim gibi inanmazsanız gelin görün:)
Sevgiyle...



12 Eylül 2017

BAY MUTLU

"... öykümüz burada bitiyor.
şimdi bize bir söz ver!
sen de kendini bazen kederli ya da neşesiz hissedersen, Bay Mutsuz'u hatırla.
Üzüntünü yaşadıktan sonra, dudaklarını yukarı doğru kıvırmayı unutma!"

Böyle bir öğütle biten güzel kitabımız. 
'Bay Mutlu' en sevdiğimiz karakterlerden biri oldu.
Elimize aldığımızda ister istemez gülümsüyoruz. Oğlumun algıları daha yeni açılmışken Bay Mutlu'yu taklit ediyordu:)
Kitabı incelemeden internet üzerinden almıştım. Sadece adı için. Adında mutluluk olan bir kitap elbette mutluluk adına bir şeyler vaat  ediyordur diye düşündüm. Şaşırtmadı beni.

"Mutlu Diyar adında bir ülke... Bay Mutlu ve Bay Mutsuz iki kahraman...
Bay Mutlu'nun tesadüf eseri Bay Mutsuz' u bulması...Onu kendi evine götürmesi ve Bay Mutsuz'un gülmeye başlaması..."

Olaylar bu kadar... 
Eğlenceli...Düşündürücü...
İçinde yer yer kullanılan ses tekrarları sayesinde anlatım çok zevkli...

İnsanların en fazla 'mutluluk' için çabaladığı günümüz şartlarında hem kendimize hem de oğluma iyi geleceğini düşündüm. 
Bütün canlıların gülümsediği Mutlu Diyar ülkesini hayal edip mutlu olduk:)
Bay Mutsuz'un kahkahalarla güldüğünü görüp mutlu olduk:)
Mutsuzluğun bittiğini gördük mutlu olduk:)

Kitapta en çok sevdiğim cümle yukarıda alıntıladığım paragrafta yer alıyor.
'üzüntünü yaşadıktan sonra , dudaklarını yukarı doğru kıvırmayı unutma!'
Eğer sebebi olan bir mutsuzluk yaşıyorsak evet üzülelim, 
evet bırakalım çocuklarımız da üzülsün... Mutsuzluğunun üstünü örtmeyelim...
Üzüntüsünü yaşasın ki mutluluğu daha değerli ve gerçek olsun...
Sahte mutluluk söylemleriyle onları duyguları bastırılmış yapmacık bireylere dönüştürmeyelim.

Sırf bir cümledeki düşündürdükleri için bu kitabı sevdim.
Roger Hargreaves tarafından yazılmış olan kitap, serinin bir parçası. Serinin diğer kitapları da eğlenceli görünüyor.

Arka kapak yazısı
" Küçük 'Bay ve Bayanlar' tam 17 dilde, 1971'den beri 200 milyondan fazla insanın gülümsemesine neden oluyor. Şimdi sıra çocuklarınızda ve sizde!"

** Kitabın benim elimdeki baskısı eğik el yazısıyla yazılmış. Diğer baskıları hakkında bir fikrim yok.

Sevgiyle...



9 Eylül 2017

Öykü makinesi, ne güzel!


Fransa'nın Grenoble kentinde 2015 yılında hayata geçirilmiş bir faaliyet. Ben yeni duydum.
Fikir çok cazip geldi, duygusallaştım,keşke dedim...Sonra birden irkildim ve gerçeklere döndüm.
2015 yılında Grenoble'de kentin farklı yerlerine öykü makineleri yerleştirilmiş. Makinenin üstünde üç buton var. 1,3 ve 5 dakikalık hikayelerden hangisi istenirse o butona basılıyor ve kasa fişine benzer bir kağıt makineden çıkıyor. Bu hizmet sıra beklerken canı sıkılanlar için alternatif olarak sunulmuş. Biraz da teknoloji bağımlılığını azaltmak için galiba.
Bence kulağa çok hoş geliyor...Ülkemiz için düşünmek bile güzel geliyor.
Aradan 2 yıl geçmiş Grenoble kentinde son durum ne merak ediyorum.
Bizim için ne kadar ulaşılmazmış gibi gelmişti değil mi? 
Ama ulaşılmış. Ben araştırırken rastladım. Ataşehir Belediyesi ek hizmet binasına bu makineden yerleştirmiş. Amaç okuma alışkanlığının artırılmasına katkı sağlamak ve belediyeye işlem yaptırmaya gelen vatandaşların işlem yaptırmak için sıra beklerken vakit geçirmelerini sağlamakmış... E güzel, takdir ettim. Makineden eğlenceli hikayeler, umut dolu öyküler, fıkralar, şiirler, genel kültür bilgileri okurlara sunuluyormuş. 
Benim beynim biraz yandı, hayaller ve gerçekler çatıştı. Bu haberi ilk duyduğumda gerçekten çok sevimli gelmişti. Çünkü Grenoble'yi bilmiyorum. Hemen beynimde bir canlandırma oluştu. Hafif serin bir hava,pardösülü bir Grenoble beyfendisi işlem yaptıracağı bankaya giderken köşe başında bulunan öykü makinesinden 3 dakikalık bir öykü alıyor. Bankaya giriyor, öyküsünü okuyor, hafif gülümsüyor ve sıra ona geliyor.
Sonra gerçeğe döndüm, yaşadıklarıma, tanık olduklarıma, duyduklarıma...
Bu zavallı makine için 'sıra beklerken' ifadesini kullanmasalar her şey süper olacaktı benim için.
Sıra beklerken...
Kendimi yıllar önce öğrenim kredisi almak için beklediğim sırada gördüm...
Çocukluğumda fatura ödemek için sabahın erken saatlerinde sıraya girmiş teyzeleri, amcaları gördüm.
Dedemi emekli maaşı sırasında gördüm.
Şimdi bu durum biraz daha hafiflese de hala devam ettiğini biliyorum.
1,3 ve 5 dakikalık öyküler...Bizim sıralarımız...
Umut dolu,eğlenceli öyküler...Sıra bekleyenlerin yaşamları...
Ücretsiz öyküler...Bizim insanlarımız...
Bilemedim ben...


Düşüncenizi merak ediyorum...
Sevgiyle...


5 Eylül 2017

Çocukla çıkılan tatilde iki kurtarıcı

Çocukla çıkılacak tatil hazırlığı yapmak ne kadar zahmetli,ne kadar ayrıntı düşünmeyi gerektiren bir mesele...ne giyecek kısmı en kolayı çünkü ne kadar kıyafeti varsa hemen hemen hepsinin gitmesi gerekiyor. Çünkü sürekli üstünü kirletiyor,çünkü terliyor,çünkü üşüyor :)
En zor kısmı ise sağlıkla ilgili konular ve malzemeler...hangi ilaçlar yanımızda bulunmalı?gidilecek yerin yakınında eczane,hastane, herhangi bir sağlık kurumu var mı ?
Araştırmalar, incelemeler, yorumlar, tavsiyeler...derken tatilde geçireceğimiz zamanın bilmem kaç katını öncesindeki hazırlıklara harcıyoruz ,yoruluyor ve güzel bir tatili hak ediyoruz:)
Benim en tedirgin olduğum konu enerjisi her dakika tavan yapmış durumda olan, uyku dışında totosu yer görmeyen , 2 yaş sendromunun asiliklerini yaşayan oğlum ve bizim bile yürümekte zorlandığımız kaygan ıslak zeminlerdi... Zira yerler kaygan, üzerine basan ayakların altı pofidik ve hareketler şuursuz:) kayıp düşmesinin düşüncesi bile beni mahvediyordu.
Tatil düşüncemiz gündemimize girdikten sonra ilk işim arasıra reklamlarını gördüğüm slipstop ayakkabılarını incelemeye almak oldu. Bu ayakkabıları kullanmış olan birkaç kişiyle görüşüp fikirlerini aldım . Sonrası internetten sipariş :)
İyi ki, iyi ki, iyi ki
Resmen doğruymuş , resmen bu ayakkabılar kurtarıcımız olmuş .
Havuzun içinde, havuzun kenarında, otel odasında hiç kaymadan rahatça hareket etti; sahilde ayakları yanmadan kumların üzerinde rahatlıkla gezebildi oğlum. Ayaklarını sarması, çabuk kuruması da çok iyiydi.
35 TL gibi bir fiyatı var...sağladığı rahatlık paha biçilemez :)
Sadece çocuklar için değil,her numarası var, ailecek alınabilir . Renk renk çok eğlenceli modelleri var.
Ben bu yaz sadece oğlum için aldım ve çok çok memnun kaldım, sizlere de tavsiye ediyorum:)

Bir diğer tavsiyem bu yaz oğlum için kullandığımız güneş kremi. Nivea hassas koruma güneş spreyini tercih ettik biz. "50+ faktör, suya ekstra dayanıklı,güneşe bağlı alerji riskini azaltır,çok yüksek koruma " üzerinde yazanlar bunlar. Güneşe karşı koruma açısından biz çok memnun kaldık hiçbir sorun yaşamadık. Evet suya dayanıklı, evet kokusuz. Sprey şeklinde olması bizim için kolaylık oldu. Beğendim yani ben :)
Kuzular için alınacak ve araştırılacak şeyler hiç bitmez. Bu yaz bu iki ürün beni en mutlu edenlerdi. Sizlerle paylaşmak istedim:)

Sevgiyle...

1 Eylül 2017

Bayramlar bayram olsun!

Şeker kolonya hazırlanıp komodinin üstündeki yerini alsın, kapı çalsın çocuklar hep bir ağızdan bayram kutlayıp gözlerini gelen şekerliğe diksin...
Korkusuzca şeker toplanabilen bayramlar geri gelsin...
Herkesin gelip gidebileceği eşi dostu olsun, kimse yalnız kalmasın...
İlla çok kalabalık olmasına gerek yok, ailece yapılan kahvaltı sohbeti uzayıp gitsin...
El öpmek bitmesin...
Bayram harçlığı bitmesin...
Kimsenin kalbi bayramda bir yetimi mutlu etmeyi istemeyecek kadar körelmesin ...
Hiçbir evlat bayramda evinin torun sesleriyle dolmasını bekleyen anne babayı ' izinlerini tatille değerlendirdiler,olsun' demek zorunda bırakmasın...
Bir gün de olsa bayram bayram olsun...

Telaşlı olsun...
Sohbetler ikram edilen tabaklardaki gibi tatlı olsun...
Kimsenin gönül kırgınlığı kalmasın...
Fırsat bilinsin bayram...
Gurbette yaşayanlara hüzün yüklenmesin...
Herkese imkanı ölçüsünde bayram bayram olsun...
 Büyükler ziyaretlerde siyaset konuşup çocukların coşkusunu söndürmesin...
Kimse kimseye sitem etmesin...
Güzel olsun,mutlu olunsun, bayramlar bayram olsun...
Kurban bayramı et için değil,kurban için olsun..
Kimse sizinki kaç kilo geldi yarışına girmesin...
Bir gün de olsa Hz İbrahim ve Hz İsmail akıllarda olsun...
Ve mümkünse kurbana hayvan cinayeti diyenler hfvdjdhd yatağında bdhdhdh soslu bonfile yemesin...
Hepimize kutlu olsun...
Bayramımız bayram olsun...